Uğur Ulusoy'un köşe yazısı

Sosyal medyanın yeni oyuncakları kim sorusuna vereceğim yanıt bebek fenomenler olacak. Daha doğrusu bebek işçiler... Onlar anne karnında işbaşı yapıp çalışmaya başlıyor, ailesine para kazandırıyor. Hani çocuk işçiliğine karşıyız ya sanırım fenomenlik çocuk işçiliği daha doğrusu bebek işçiliği sayılmıyor...

Sosyal medya hayatımıza öyle bir yerleşti ki artık herkesin bir “fenomen” olma potansiyeli var. Fakat son dönemde bu potansiyel, henüz kendi adını bile söyleyemeyen bebeklerin omuzlarına yükleniyor. Henüz yürümeyi yeni öğrenmiş çocuklar, sosyal medyada milyonlarca takipçi kazanıyor, markaların reklam yüzü haline geliyor. Peki, bu çocukların geleceği ne olacak?

Henüz kendi benliğini, kişiliğini geliştirmemiş çocukların sosyal medya hesaplarının arkasında kim var? Tabii ki ebeveynleri. Bebek ya da çocuk fenomenler, daha hayatlarının başında, kim olduğunu, neyi sevip sevmediğini bile anlamadan, ebeveynlerinin sosyal medya stratejilerine kurban gidiyorlar. Aileler, “Bu sadece eğlence, çocuğumuz da mutlu” diyebilir. Ancak işin aslı, bu çocukların bir fenomen olma sürecinde yaşadıkları baskının ve yaratılan imajın ilerleyen yaşlarda nasıl sorunlar doğuracağı henüz bilinmiyor. Bu çocuklar, gelecekte kimliklerini bulmakta zorlanabilirler. Kendileri için çizilen dijital kimliğin dışında bir birey olabilmek mümkün mü?

Sosyal medyada milyonlarca takipçi kazanmış bir çocuk fenomenin her paylaşımı, aileleri tarafından dikkatlice planlanıyor. Ne giyecek, nasıl gülecek, hangi oyuncakla oynayacak… Tüm bu kararlar aslında çocuğun değil, anne babasının. Bir çocuğa bu kadar ağır bir yük yüklemek doğru mu? Çocuklar, gelişim çağlarında özgürce oynayıp, keşfetmeleri gereken bir dünyadayken, fenomen olma baskısıyla karşı karşıya bırakılıyor. Fenomen olmak, her gün kameraların karşısında olmak demek. Bu çocukların kameraların olmadığı bir hayatı hayal edebilmesi bile neredeyse imkânsız hale geliyor.

Bir başka büyük problem ise mahremiyet. Henüz bir birey olarak farkında bile olmadığı mahremiyet hakları, ebeveynleri tarafından yok sayılıyor. Her anı, her ifadesi, her gülüşü sosyal medya platformlarına servis edilen bu çocuklar, daha doğmadan dijital dünyaya adım atıyorlar. Doğum anından ilk adımına, ilk kelimesinden çocukluk anılarına kadar her şey, herkesin gözü önünde yaşanıyor. Peki, bu çocukların ileride kendilerine ait bir geçmiş oluşturma hakkı yok mu? Mahremiyet sadece yetişkinler için mi geçerli?

Bu çocuklar, bir noktadan sonra sadece “eğlenceli bir içerik” olmaktan çıkıyor ve büyük bir reklam aracı haline geliyor. Markalar, bebek fenomenlere sponsor oluyor, ürünlerini onların üzerinden pazarlıyor. Bu noktada çocuklar, sadece ailelerinin gözdesi değil, büyük bir pazarlama mekanizmasının da dişlisine dönüşüyor. Bebek yaşta markaların yüzü olmak, gelecekte bu çocuklar üzerinde nasıl bir etki bırakacak? Bir birey olarak, çocukluk dönemlerinde ekonomik kazanç sağlamak zorunda kalan bu çocukların ruhsal gelişimi nasıl etkilenecek?

Çocuk fenomenlerle ilgili yasal düzenlemeler dünya genelinde oldukça yetersiz. Türkiye’de ya da dünya genelinde bu konuda çocuk haklarını savunan net bir yasa henüz yok. Çocukların bu süreçte ne kadar sömürüldüğü ya da haklarının nasıl korunduğu tam bir muamma. Oysa bu çocuklar için, onların fiziksel ve ruhsal sağlığını gözeten, kişisel haklarını koruyan ciddi düzenlemeler yapılması şart. Çünkü sosyal medyada, henüz kendini ifade edemeyen çocukların geleceği, şu anda tamamen ebeveynlerinin ellerinde.

Bu konuda en büyük sorumluluk ise ailelerde. Çocuğun izni olmadan, onun adına bu kadar büyük kararlar vermek ne kadar etik? Bir çocuğu fenomen haline getirmek, onun geleceği üzerinde nasıl bir iz bırakacak? Ailelerin bu soruları sorması ve çocuklarının mahremiyetine daha fazla saygı göstermesi gerekiyor. Ebeveynler, çocuklarının hayatlarını sosyal medyada sergileyerek onların geleceğini şekillendirirken, aslında kendi elleriyle onların çocukluğunu ellerinden alıyor olabilirler.

Sonuç olarak; Bebek ya da çocuk fenomenler, sosyal medyanın gözde oyuncakları haline gelmiş durumda. Ancak bu çocuklar, gelecekte kendi kimliklerini bulmakta zorlanacak bireylere dönüşebilirler. Mahremiyet hakları yok sayılan, ekonomik çıkarlar uğruna sömürülen bu çocuklar için yasal düzenlemeler yapılmalı, aileler de çocuklarının geleceğini düşünerek daha bilinçli hareket etmeli. Çocuklar, sosyal medya stratejilerinin değil, çocukluğun tadını çıkaran bireyler olmayı hak ediyorlar.