Uğur Ulusoy'un köşe yazısı
Sinema dünyasında zaman zaman izleyiciye gerçekten bir şey sunmayan yapımlarla karşılaşıyoruz, ancak " Kutsal Damacana 5: Zombi" bu konuda zirveyi zorlayan bir film olmuş. Geçtiğimiz Pazar günü tamamen tesadüfen seçtiğim bu film, sinema keyfimi tam anlamıyla baltaladı.
Serinin önceki filmlerini de pek beğenmemiştim; ancak bu film, saçmalığın ötesine geçerek tam bir zaman ve para kaybına dönüştü. Sinema, bir sanat dalı olarak izleyiciyi eğlendirmek, düşündürmek ve en önemlisi bir şeyler hissettirmek için vardır.
Ancak "Kutsal Damacana 5: Zombi" bu misyonların hiçbirine ulaşamayan, aksine izleyiciyi derinden hayal kırıklığına uğratan bir yapım olmuş. Tamamen tesadüfen seçtiğim bu film, beni sinema salonunda geçirdiğim süre boyunca "Neden buradayım?" sorusunu defalarca sormama neden oldu.
Şafak Sezer ve Ersin Korkut gibi, Türk komedisinde kendini kanıtlamış isimlerin yer aldığı bir filmden beklentim elbette yüksekti. Ancak film boyunca hissettiğim tek şey, küfür ve anlamsız sahnelerle dolu bir yapımı izlemek zorunda bırakıldığım oldu.
***
Kutsal Damacana 5'in konusu, zombilere karşı mücadeleyi merkeze alıyor gibi görünse de, hikaye örgüsü o kadar kopuk ve derinlikten yoksundu ki, bu mücadele bir parodiye dönüşmüştü. Eğer bu yapım komedi olarak adlandırılıyorsa, gerçekten Türk sineması adına üzülmemiz gerekiyor.
Küfürler, basit ve bayat esprilerle doldurulmuş senaryo, filmde anlatılmaya çalışılan her şeyi anlamsız kılmış. Evet, küfür güldürebilir, ancak bunun bile bir zekâ ve ölçüye dayanması gerekir. Bu filmde ise küfür, hikayenin ve karakterlerin neredeyse tek taşıyıcı unsuru haline gelmiş.
Film hakkındaki yorumlara baktığımda, yalnız olmadığımı görmek bir nebze rahatlatıcı oldu. Neredeyse tüm izleyiciler benimle aynı fikirde: Bu film tam bir fiyasko. Senaryonun zayıflığı, oyunculukların yapmacıklığı ve espri anlayışının yerlerde sürünmesiyle, bu yapım Türk sinemasına bir hakaret niteliğinde.
Filmin ardından yalnızca kendi düşüncelerimle kalmadım; diğer izleyicilerin yorumlarını da detaylıca inceledim. Bu yorumlar, sadece benim değil, hemen herkesin aynı derecede hayal kırıklığı yaşadığını ortaya koydu.
***
İşte birkaç çarpıcı yorum:
"Hayatımın en anlamsız, en saçma, en berbat filmiydi. Harcadığım paraya ve zamana yazık."
"Filmi çektiniz kardeşim, hiç mi dönüp izlemediniz?"
"Şu anda sinemadayım, film hala bitmedi. Yorum yazmak için bitmesini bile bekleyemedim. Şafak abi, ne yaptın sen?"
"İnanın hayatımda izlediğim en kötü filmdi. Cebimden paramı çaldılar, ömrümden zamanımı çaldılar."
Bu yorumların ortak noktası, izleyicilerin filmden büyük bir memnuniyetsizlikle ayrıldığı ve verdikleri paraya acıdıklarıydı. Bu kadar olumsuz geri bildirime rağmen filmin vizyona girmiş olması, Türk sinema sektörünün daha dikkatli ve özenli yapımlara ihtiyaç duyduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Türk sineması, böylesine zayıf yapımlarla değil, kaliteli içeriklerle anılmayı hak ediyor. Seyirciye, nitelikli senaryolar, güçlü oyunculuklar ve zekâ ürünü espriler sunmak şart. Bunun yolu ise sadece yıldız oyuncularla değil, aynı zamanda yaratıcı ve yetenekli senaristlerle çalışmaktan geçiyor.
Ayrıca yapımcıların, bir projeyi tamamladıktan sonra kendilerini sorgulamaları ve izleyiciye gerçekten değer katacak bir içerik sunup sunmadıklarını dürüstçe değerlendirmeleri gerekiyor.
Bu kadar kötü bir yapımı vizyona sokarken yapımcılar ve yönetmen hiç mi dönüp izlememişler? Göz göre göre böyle bir rezaleti izleyicilere sunmanın açıklaması olabilir mi? Şafak Sezer gibi bir komedi ustasının bu kadar düşük bir seviyede bir yapımda yer alması, kariyerine büyük bir leke sürmüş durumda.
Bu film, sinema sanatının temel prensiplerinden biri olan izleyiciye saygı kavramından yoksundu. Sinema izleyicisini sadece bir para kaynağı olarak görmek, sektöre uzun vadede büyük zararlar verecek bir yaklaşım. Umarım bu tür yapımlardan ders alınır ve gelecekte izleyiciyi ciddiye alan projelere ağırlık verilir.
Türk sineması daha iyisini hak ediyor. İzleyici, kaliteli senaryolar, güçlü oyunculuklar ve gerçekten güldüren ya da düşündüren hikayeler görmek istiyor. Umarım bu tür filmler, sinema salonlarında yer bulamamayı öğrenir ve sinema sektörümüz hak ettiği seviyeye ulaşır.
Sağlıklı, huzurlu ve keyifli günler dileği ile...