Uğur Ulusoy'un köşe yazısı...
Kocaeli’de yaşayan hemen herkesin ortak bir şikâyeti vardır; faturalar...
Ay sonunda gelen faturalara bakıp şaşkınlık içinde kalmak...
Bu faturalardan birisi de su faturası.
“Ben ne zaman yüzme havuzu doldurdum da bu kadar su tükettim?” diye iç geçirenler az değildir.
Hele ki geçim derdiyle boğuşan, asgari ücretle çocuk okutan, ev geçindiren biriyseniz, o fatura bir ödeme kalemi değil; doğrudan bir stres belgesi, psikolojik bir yük haline gelir.
İşte tam bu noktada Bolu Belediyesi’nin attığı adım daha doğrusu radikal karar dikkat çekiyor.
Belediye Meclisi’nde oy birliğiyle alınan kararla, kentte su ücretleri gelir düzeyine göre kademelendirildi.
Yüksek gelirli vatandaş daha fazla ödeyecek, dar gelirli ise yüzde 50 indirimli tarifeyle suya ulaşacak.
İlk bakışta kulağa son derece adil geliyor.
Ancak mesele adaletten önce netlik gerektiriyor: “Fakir kim, zengin kim? Ve bunu kim, nasıl ölçecek?”
***
Haydi gelin bu uygulamayı Kocaeli’ye uyarlayalım.
İzmit merkezindeki ofislerde çalışan biriyle, Körfez’in ya da Kandıra’nın kırsalında geçim savaşı veren vatandaş aynı fatura sistemine tabi tutulduğunda bu zaten başlı başına bir eşitsizlik doğuruyor.
Bu anlamda sistemin niyeti doğru.
Ancak adaletli bir sonuca ulaşması için alt yapısının sağlam olması, şeffaflık ve denetim mekanizmalarının işlemesi şart.
Türkiye’de birçok hanede birden fazla aile yaşarken su aboneliği tek bir kişi üzerine kayıtlı.
Bu kişi işsiz bir genç de olabilir, devlet memuru bir baba da.
Haneye giren gerçek gelir ne? Kim bilecek? Hangi ölçütler güvenilir kabul edilecek?
Emlak rayiç bedeliyle “lüks konut” tanımı yapmak da yanıltıcı olabilir.
Çünkü krediyle alınmış bir dairede oturmak o kişiyi zengin yapmaz.
Borç içinde boğulan bir emekliye “lüks evde oturuyorsun” diye yüksek su faturası çıkarmak yeni mağduriyetler yaratır.
***
Belediyeler bir yandan sosyal belediyecilikten söz ederken, diğer yandan suyu ticari bir meta gibi fiyatlandırıyor.
Elbette su tasarrufu sağlanmalı. Evet, tüketim denetim altına alınmalı.
Ama merkezi hükümetin çözemediği gelir adaletsizliğinin faturasını yerel yönetimlere yüklemek doğru mu?
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi böyle bir sistemi devreye alsa, önce bu sorunun yanıtı verilmeli: “Yoksul gerçekten doğru tespit edilebilecek mi?”
Cevap net değilse, sistem ne kadar iyi niyetle kurulmuş olursa olsun, uygulamada vatandaşla belediyeyi karşı karşıya getirebilir.
***
Su gibi temel bir ihtiyaç, eşitlikten ziyade adalet ilkesiyle dağıtılmalı.
Bu noktada Kocaeli’de mevcut sosyal yardım sistemine entegre bir model geliştirilebilir.
Örneğin sosyal yardım alan aileler için otomatik indirimli tarifeler uygulanabilir.
Ancak bunun için hem veri şeffaflığı, hem teknik altyapı hem de yerel yöneticilerin bu konudaki duyarlılığı şarttır.
Aksi takdirde, “lüks semtte oturuyor” diye herhangi bir yurttaşa çıkarılan yüksek fatura, altına saklanmış başka bir dramın sebebi olabilir.
Sonuç olarak, suya gelir kademesi getirmek kötü bir fikir değil.
Doğru uygulanır, iyi anlatılır ve adil denetlenirse bu model gerçekten de hakkaniyetli bir düzene dönüşebilir.
Ancak sistemin en kritik sorusu şu: “Bu yapı gerçekten zenginle fakiri ayırt edebilecek mi?”
Cevap verilmeden atılacak her adım, kağıt üstünde adalet, sahada ise kaos yaratabilir.
Su, yaşam hakkıdır.
Bu hak adil biçimde dağıtılmazsa, suyun kendisi de derdin kaynağı olur.
Bu nedenle kanaatim şudur:
En doğrusu su fiyatlarını düşük tutmak ve devlet desteği alan ailelerden su bedeli almamaktır.
Sağlıklı ve huzurlu günler dileği ile...