Uğur Ulusoy'un köşe yazısı...
Cumhuriyet Halk Partisi, cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir ön seçim düzenleyeceğini açıkladı. İlk bakışta demokratik bir adım gibi görünüyor, değil mi? Fakat bu sürecin perde arkasına bakıldığında, işin renginin pek de öyle olmadığı açıkça görülüyor.
Çünkü CHP, belediye başkan adaylarını, milletvekili adaylarını belirlerken ön seçimden uzak dururken, en kritik ve zaten birkaç isim arasında geçmesi beklenen bir yarışta neden ön seçim yapmak istiyor?
CHP’nin bugüne kadar ön seçim konusundaki tutumu ortada. Parti, yerel ve genel seçimler öncesinde aday belirleme sürecini merkezden yönetmeyi tercih etti.
Belediye başkanları ve milletvekili adayları için ön seçim yapmadı, adayları tepeden inme şekilde belirledi. Ancak iş cumhurbaşkanı adayına gelince, birdenbire “demokrasi” hatırlandı.
Sorulması gereken soru şu: CHP, bu ön seçim kararını gerçekten demokratik bir hassasiyetle mi aldı, yoksa işin içinde başka hesaplar mı var?
Zira şu an bakıldığında, partinin gerçek lideri gibi hareket eden Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması yüksek ihtimal.
Kılıçdaroğlu döneminde de kendisini ön plana çıkartan, genel başkan değişimini yönlendiren, il il örgütleri dizayn eden, en son İstanbul seçimleri sürecinde CHP’nin adeta beyni haline gelen bir figürden bahsediyoruz.
Bugün gelinen noktada, CHP’nin ön seçim hamlesinin asıl amacının, İmamoğlu’nu örgütün “seçimiyle” aday yapmak olduğu söylenebilir.
Özgür Özel’in genel başkan seçilmesi sürecinde bile İmamoğlu’nun etkisini görmüştük. Kurultayı bizzat Ankara’ya giderek izlemiştim.
Kurultayda, ilk turda Özel 682 oy alırken, Kılıçdaroğlu 664 oyda kalmıştı. Sonrasında Özel’in zaferi 812 oy ile kesinleşti. Bu farkı yaratan en önemli faktör, İmamoğlu’nun açık desteği ve sahadaki etkisiydi.
Ön seçimle birlikte başlatılan üyelik kampanyası da işin başka bir boyutu. CHP, 28 Şubat’a kadar üyelik başvurularını kabul edeceğini açıkladı ve bu süreçte üye sayısının 40 kat artacağını duyurdu.
Yani 28 Şubat’a kadar partinin kapıları, kimlerin oy kullanacağı şekillendirilebilsin diye sonuna kadar açıldı. Peki bu, gerçekten parti tabanını genişletme çabası mı, yoksa belirli bir ismin aday olmasını garantileme operasyonu mu?
Eğer CHP gerçekten demokratik bir seçim süreci yürütmek isteseydi, belediye başkan adaylarını ve milletvekillerini de ön seçimle belirlerdi. Ancak bu konuda sessiz kalan parti, cumhurbaşkanı adaylığı gibi çok daha sınırlı ve belirli isimlerin yarışacağı bir pozisyonda ön seçim yapmayı tercih etti.
Bu noktada şu gerçek göz ardı edilmemeli: Bugüne kadar yerel seçimlerde, genel seçimlerde, kritik milletvekili adaylarının belirlenmesinde merkezden karar alan parti, şimdi neden bir ön seçim yapıyor? Çünkü burada kazanacak isim zaten belli.
CHP’nin bu hamlesi, ön seçimin gerçekten demokratik bir araç olarak mı kullanıldığı, yoksa belirli bir adayın seçilmesi için mi düzenlendiği sorusunu akıllara getiriyor. Gerçekten rekabetçi ve açık bir yarış mı olacak, yoksa önceden yazılmış bir senaryo mu oynanıyor?
Türkiye’nin en köklü partisi olan CHP, halkı sahici bir demokrasi ile mi buluşturuyor, yoksa kendi içindeki güç dengelerini ayarlamak için mi ön seçim kartını öne sürüyor?
Bunu 23 Mart’ta hep birlikte göreceğiz.
Ama şu an görünen tablo, adayın belli olduğu, seçim sürecinin ise sadece bir formalite olduğu yönünde.
Sağlıklı ve huzurlu günler dileği ile…