Mustafa Kalabalık'ın Köşe Yazısı

Ne yaparsan yap, illaki beğenen, öven, tebrik eden kadar, beğenmeyen, söven ve küfür eden de var.

Bak çevrene, yakın arkadaş ve dostlarına, hısım akrabalarına, evdeki eşine, çocuklarına, her konuda aynı şeyleri mi söylüyorlar?

Aynı mı hissediyorlar? Aynı duygularımı paylaşıyorlar? Aynı şeyleri mi istiyorlar?

Elbette ki mümkün değil!

İnsanların duyguları, yetenekleri, beklentileri, hayalleri, birbirinin tıpkısı, aynısı değildirler.

Beş parmağın beşi bir olmaz’…

*

Hal böyleyken her okuduğunu, işittiğini, doğru bildiğin dışında görür ve hissedersen, başkalarının da zorla senin gibi okumalarını, işitmelerini sağlaman mümkün mü?

Elbette ki mümkün değil!

Eh belki susmayı tercih ederler! Kulaklarını tıkarlar!

Ağzından çıkacak sözcükleri boğar ve içinde hapsederler!

Ama asla iç seslerini bastıramazlar, bastıramayız, bastıramazsınız…

Belki bir süreliğine durağan kalınır, o kadar.

*

İnsanoğlu hayatında, hep aynı şeyleri beğenmez. Aynı şeylerden mutlu da olmaz.

Değişim ister, farklılık ister, çok ister, daha çok ister.

Ama hep ister, hep ister…

İstemen gerekeni bilmezsen, bilmediğin, görmediğin, tadını almadığın bir şeyi nasıl isteyebilirsin..!

Sana yeterli geleni, başkasının da yeterli görmesini nasıl beklersin..!

*

Sanırım birçoğumuz, birçok sebeple, birçok şehre seyahate gidiyordur. Gittiği yerlerdeki imkanları, imkansızlıkları, güzellikleri, çirkinlikleri de görüyordur.

Farkına vardığımız ve sizde, çevrenizde, yaşadığınız kentte olmayan “yeni güzellikleri”, “yeni hizmetleri”, “yeni imkanları” görünce, neden bizde de olmasın ki demiyor musunuz?

Hadi diyelim hiç aklınıza bile gelmiyor istemek.

İyi de aklına gelen, farklılık peşinde olan, talep edenleri eleştirme hakkını nerden buluyorsunuz?

‘Ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca’ diyerek bir ömür mü tüketelim.

*

“Metro” fakiri olarak mı kalalım koskoca bir şehirde mesela!

Yapılan tramvayı ve güzergahını yeterli mi görelim yani!

Kocaeli’nin güney yakasına da hizmet eden demiryolu, banliyö, tramvay (her ne yapılacaksa artık) hayal etmeyelim mi? İstemeyelim mi?

Belediye hizmeti deyince, sadece “park”, “bahçe”, “yol”, “yeşillik”, “asfalt” mı isteyelim?

*

Sanatı başkalarının anladığı, değerli gördüğü ölçüde mi var sayalım, yaşayalım!

Kültür denince, birilerinin tarifini mi geçerli kılalım!

Sanatınızı da, kültürünüzü de, yapabiliyorsanız siz de yapın, toplumun beğenisine arz edin, talep olursa, karşılık bulursa devam edin..!

Ama sizin gibi olmayanların, üretmeyenlerin, hayal edip ortaya çıkardıklarını karalamayın!

*

Spor deyince sizin arzuladığınızı mı anlayalım!

Gıcık kaptığınız spor dallarına, mecburiyetten sahiplenmenizi mi sahiplenelim!

Ulusal ve uluslararası sportif başarılarda eksik, öksüz, yetim mi yaşayalım!

Siyasi kaygılarınıza mahkum ettiğiniz “değer(ler)imizi”, değersiz mi belleyelim..!

*

Körfezin kıyısındaki ilçelerine yaptığın plajların aynısını, Değirmendere’ye istemeyelim mi mesela!

Sizin mahkûmu olduğunuzu düşündüğümüz 5-10 kişi için, varlıklarına biz de şükür mü edelim!

Dünyadan büyük olmadığı söylenen “beş”in yerine, şehirden büyük “beşli” mi görelim..!

*

Hülasa; siz ne kadar zorlasanız da, ötekileştirseniz de, kutuplaştırsanız da, tıpkı bazılarının yok sayılmasına rağmen varlıklarını sürdürdükleri gibi, birileri de varlıklarını sürdüreceklerdir elbet…

Uzman olmak istiyorsanız olun tabi!

Ekonomi uzmanı, güvenlik uzmanı, hukuk uzmanı, ticaret uzmanı, ihale uzmanı, sağlık uzmanı, medya uzmanı, spor uzmanı, magazin uzmanı, toplum uzmanı, yönetim uzmanı, siyaset uzmanı!

Ama “zorla güzellik uzmanı” olmayı denemeyin…

Çünkü zorla olmadığını siz en iyi bilensiniz…

Olmayınca olmuyor!

Zorla da güzellik olmuyor.