MUSTAFA KALABALIK'IN KÖŞE YAZISI..
Beş yıl önce “Yaşam ve Kültür Farklılıklarının Zenginliği” başlığı ile bir yazı yazmışım.
Zaman zaman eski yazıları gözden geçirip, “hayatımızda acaba neler değişti ki?” diye tekrar bakıyorum.
*
Kültür; insana ilişkin bir kavram olarak, tarih içerisinde yaratılan bir anlam ve önem sistemi olarak tarif ediliyor.
İnsanın, bireysel ve toplu yaşamlarını anlamada, düzenlemede ve yapılandırmada kullandıkları inançlar ve adetler sistemidir bir başka özet anlamıyla.
Yani yıllar içinde süregelen, devamlılığı olan, kabul görmüş, anlamlandırılmış ve önem verilmiş, bir sistem içinde olan şeylere(!) kültür diyoruz.
Sosyolojik olarak kültür, bizi saran, insanlardan öğrendiğimiz toplumsal mirastır.
Kültürün oluşmasında ikili bir süreç vardır; birinci süreçte insan pasif ve alıcı konumdadır.
Belli bir coğrafi çevrede yaşıyor, beslenme ve barınma ihtiyaçlarını orada gideriyordur.
Doğayla kurulan bu öncül ilişki, yani ihtiyaçları doğrultusunda edindiği bilgi, dil, davranışlar ve maddi üretim ve tüketim aletleri, kültürün yaratılmasında birinci aşama olarak karşımıza çıkar.
İkinci aşamada ise insan, alıcı konumdan çıkar ve üretmeye başlar.
Yani yaşadığı çevreye etkin ve aktif bir güç olarak katılır…
Kültür “birikimle” birlikte ivmesi artan bir toplumsal yapı bileşenidir.
Her nesil, miras aldığı kültüre maddi ve manevi bir katkı yapar ve onu kendinden sonrakilere miras bırakır.
*
Kimileri de, eğer yeni kültürler oluşturamadıysa, üretemediyse, topluma sunamadıysa, en kolayına başvurur ve başkalarının kültürünü sahiplenir..!
Kısaca; vizyonsuzsanız, üretken değilseniz ancak “ortak” olabilirsiniz...
Tabi ortak kabul edenlerin vizyonsuzluğu da, bu kısırdöngüyü beslemektedir.
Yoksa; yıllara dayalı kültürleşmiş eylemler, organizasyonlar, bu kadar çabuk ortak kabul edilmezdi, hatta devir edilmezdi.
Mesela onlarca yılda oluşmuş bir “marka değerini”, bir başkası aynı şekilde kullanabiliyor mu?
Aynı ürünü, hizmeti, aynı isim ile verebiliyor mu?
Ticari anlamda bir evlilik yapıp, resmi ortaklık yapıldığında dahi genellikle isim değişikliği, logo değişikliği vb ile yapılıyor.
Neden bu konuya değindiğime gelince!
Geçen hafta onlarca yıldır Değirmendere’de yapılan “Körfez Yüzme Yarışları” nın, (artık maalesef bulunmayan Değirmendere Belediyesi yerine) Gölcük Belediyesi ile Derince Belediyesi’nce ortaklaşa yapıldığını okuyunca rahatsız oldum açıkçası.
Keşke elinizdeki, sınırlarınızdaki sportif kültüre (Kocaelispor) sahip çıkabilseydiniz!
Kültür sahibi Değirmendere olunca, şimdiki ilçesi Gölcük de, hak ettiği değeri verip sahiplenmeyince, bu yüzme yarışları kültürüne, ortak bulmak, ortak olmak kolay.
“Karamürsel Altın Kemer Yağlı Güreşlerini” Sekapark’a taşıyınca nasıl ki kültür yozlaştı ve marka değerini kaybettiyse…!
Donanma Kenti Gölcük’te uzun yıllar yapılan “Donanma Yat Yarışları”nın artık sahiplenilmemesi, nasıl ki bu kültürümüzü de en azından Kocaeli için bitirdiyse…!
Neyse…!
Bazı seçilmiş(!) insanların, bireysel tercihleriyle birlikte toplumsal tercihleri de bu miras süresince nasıl bir kültürle yaşadığını, yaşattığını, isteseler de istemeseler de öğrettiğini, tarihe not aldırır adeta..!
Kültürel zenginliği, kozmopolit yapısı, gerçekten farklılıkların zenginliğini görüp de, mevcutların değerlerine “yerinde” değer katmak, yenilerini oluşturmak yerine, başarıya, kültüre, mevcudiyete ortak olmak daha kolay geliyor demek ki!
Ya siz!
Nasıl bir yönetim istiyorsunuz mesela?
Toplumları, şehirleri, geleceğe hazırlamada sorumlu ve yetkili olan yöneticilerinizin nasıl olmasını istersiniz?
Pasif ve alıcı olan seçilmiş mi?
Yoksa üreten ve aktif seçilmiş mi?
Adeta, şehirde görünmez bir cetvelle belirlenmiş kültürel sınırlarımızı, değerlerimizi farkına varan, hepsini yerinde kabul eden, saygı duyan, dokunmayan, çalmayan, ortaklık peşinde koşmayan...
Katkı sunan, üreten…
Kendi kabuğuna çekilenler fark etmese de, gezen, dolaşan, inceleyen ve irdeleyen insanlar bu farklılıkların zenginliğini zaten görüyor.
Gereği gibi kullanılmadığını, yaşanmadığını, yaşatılmadığını görünce de üzülüyor…
Ne dersiniz?
Siz;
Görenlerden, fark edenlerden misiniz?
Bakanlardan, farkı fark etmeyenlerden mi?