Fatma Hale Yıldırım'ın köşe yazısı

Gözler yaş döker ve kalp üzülür, fakat biz Rabbimizi memnun edecek şeyden başka bir şey söylemeyiz… (İbni Mâce, Cenâiz 53)

Ramazan-ı şerifin rahmetiyle ve bereketiyle kalplerimize ve yaşam pratiğimize geçirmeye çalıştığımız kanaat; elindekine razı ve memnun olarak, azla yetinebilme becerisi olan ahlâki bir terimdir.

Tok olanlarla kıyasladığımızda, az yiyeceği olan insanlar daha zengindir çünkü azlıktan memnundurlar. İçten içe memnun ve tatmin olmuşlardır. Onlara hayatlarında mutlu olup olmadıkları sorulduğunda, cevapları genellikle 'Elhamdülillah'tır, Allah'a nimetleri için hamd ederler. Bu da hallerinden memnun oldukları anlamına gelir.

Kutsal kitabımız Kur’an’da geçen şu ayet-i kerime bizi kendimize getirmeye yeter.

Ve sahip olduğunuz her türlü nimet ve iyi şey, Allah'tandır.(Nahl/53)

Cenab-ı Allah, haline razı olan, memnuniyetini dile getiren Müslümanları sever ve onlardan hoşnut olur.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Allah bir mümini sevdiği zaman, onu sınar. Eğer o sabrederse, Allah onu seçer; eğer o memnun olursa, Allah onu temizler.” (Deylemî, Müsnedu'l-Firdevs)

Bu hadis, Allah'ın kanaatkâr (zengin) ve sabırlı Müslümanları günahlarından arındırdığını ve bu vesileyle cennetin yolunu açtığını müjdeler. Kanaat ehli Müslümanlar kendilerinden memnun olmayı tercih ettiklerinden yüksek bir öz saygıya sahiptirler, bu da onları herhangi bir şey istemekten alıkoyar. Onları gördüğümüzde zengin olduklarını düşünebiliriz. Çünkü “kanaat” bu iyi Müslümanların servetinin asıl kaynağıdır.

Karnımızın çokça dolu olduğu, lüksün beynimizi yorduğu, sivrisineğin kanadı kadar bile değeri olmayan bu dünyada, gerçek konfor şüphesiz ki kanaati ve sabrı tanıyan bir kalptedir. Bu konforu kalplerimize sabitlersek zenginliğe erişmiş oluruz.