Fatma Hale Yıldırım'ın köşe yazısı

Görüyorum ki elmalarla armutları, sapla samanı, akla beyazı ayırt edemediğimiz, herkesin her şeyi söylediği ve mesnetsiz konuştuğu zamanlardayız. Bu sebeple yazımızda dinimizin akla verdiği kıymet nispetinde hak ve hakikatin bilgisine vakıf olmayı ele almak istedim.

İnsanı insan yapan, onun tüm fonksiyonlarını ve aksiyonlarını harekete geçiren, Allah’ın insana verdiği sorumlulukları idrak etme bilincini aşılayan akıldır. Kur’an-ı Kerim’de kırk dokuz yerde akıl kelimesi geçmektedir. Söz konusu ayetlerde akıl kelimesi çoğunlukla insanı, düşündürme eylemine yönelterek karşımıza çıkmakta, akletmez misiniz? Sorusu ile hakkı ve hakikati bulmaya sevk etmektedir.

Yüce yaratıcımız akıl kuvvesini insana vermekle insanın dünyevi menfaatlerini gözetmesini, başına gelebilecek tehlikelere karşı kendini korumasını ve hayatını sürdürmesini sağlamıştır. Akıl güzel işlerde kullanıldığında yeryüzünde gül bahçeleri açarken, kötü, hile ve desiseler için kullanıldığında cehenneme odun vasıtası görür. Aklın iyiliği emredip kötülükten sakındırması gerekirken, nadan insanlar akıllarını şeytanane işler için kullandıklarında günahlarına gerekçe kılmış olurlar.

Peki hak ve hakikati akıl vasıtasıyla nasıl tespit edebiliriz?

Hak ve hakikat kavramlarını “gerçeğe uygunluk” şeklinde ifade ettiğimizde Kur’an düşüncesine de uyum sağlamış oluruz. Kur’an’da hak; “gerçek” olarak karşımıza çıkar. Akıl gerçeği Allah ile arasındaki uyum ile bulabilir. Bu bir ahenk meselesidir. Allah gerçeğin bilgisini inanan kullarına kendisi ile olan mutabakatı nispetinde verir ki burada akıl devreye girer. O halde gerçek yani hak veya hakikat “ akla uygun olma ya da Allah’ın layık bulduğu şekil” olarak karşımıza çıkar.

Ey Hak yolcusu! Akıl, şehvetin zıttıdır; şehvete esir olmuş kişiye akıllı deme! Şehvet dilencisi olan kişide bulunana «akıl» değil, «vehim» de!

Gerçek akıl altın ise, vehim de sahte altındır!

Vehim ile aklın kıymeti, mihenge vurulmadan ayırt edilemez. Her ikisini de çabucak, mihenk bulunan yere götürüp dene! Akıl ile vehmin mîyar ve mihengi Kur’ân ile Peygamber’in sünnetidir! Bunlarla kıyaslanınca, akıl mı, vehim mi olduğu belli olur. Zaten mihenk taşı, sahte olanlara; «Gelin!» diye meydan okur.”

Hz. Mevlana bu sözleriyle akıl yoluyla hakkın arayışını izahat ederken aslında Kur’an ve sünnet dayanağını dile getirir. Öyleyse insanın yukarıda söz ettiğimiz gibi akla karayı seçmesi mesnetli olup vahiy süzgecinden geçirilmiş bir senete dayanmalıdır. İman ve güzel ahlak olmadan aklın hakikati bulması mümkün değildir.