Hatice Fulya Demirci'nin köşe yazısı

Her 7 saniyede bir…

Bir kadın ya da bebek, önlenebilir nedenlerle hayatını kaybediyor.

Bu cümleyle başlamak içimizi acıtsa da, 2025 Dünya Sağlık Günü’nün gerçeği tam olarak bu. 7 Nisan artık yalnızca bir takvim yaprağı değil, tüm dünyaya bir uyarı, bir farkındalık, bir çağrıdır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün bu yılki teması:

"Sağlıklı Başlangıçlar, Umutlu Gelecekler."

Ama umut, yalnızca dileklerle değil, bilinçle ve eylemle filizlenir.

SAĞLIK: SADECE HASTALIK OLMAMASI MI?

"Yeter ki sağlık olsun..."

Hepimizin ağzına pelesenk olmuş bir cümle bu. Ama gerçek anlamını ne kadar içselleştirebiliyoruz? Sağlık dediğimiz şey; yalnızca hasta olmamak, ilaç kullanmamak ya da hastaneye gitmemek değildir. Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı; fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan tam bir iyilik hali olarak tanımlar.

Yani;

Sabah yorgun kalkıyorsan, sürekli şişkinlik yaşıyorsan, mutsuzluk seninle uyanıyorsa, sık sık kilo alıp veriyorsan ya da enerjin hep düşükse…

Aslında bedenin ve ruhun sana bir şeyler anlatmaya çalışıyor olabilir.

HER KADIN, HER BEBEK DEĞERLİDİR

Her yıl yaklaşık 300.000 kadın, hamilelik veya doğum nedeniyle hayatını kaybediyor. 2 milyondan fazla bebek, doğumdan sonraki ilk ayında yaşamını yitiriyor ve neredeyse aynı sayıda
bebek ölü doğuyor.

Üstelik bu ölümlerin büyük çoğunluğu önlenebilir.

Bu tabloya sessiz kalamayız.

Çünkü bir toplumun geleceği, annelerle ve bebeklerle şekillenir.

Sağlıklı bireylerin temeli, sağlıklı doğumlarda atılır.

SAĞLIĞIN TEMELİ: BESLENME

Her şey anne karnında başlar.

Ama sağlıklı doğum, yalnızca doğumhane ile sınırlı değildir.

Hamilelikten çocukluğa, yetişkinlikten yaşlılığa kadar sağlık zincirinin ilk halkası beslenmedir.

Bugün market raflarında gördüğümüz pek çok ürün, "gıda" gibi görünse de içeriğiyle vücudumuza ciddi zararlar verebiliyor.

Rafine şeker, katkı maddeleri, gizli tuzlar, yapay aromalar...

Yalnızca kilomuzu değil, bağışıklığımızı, hormonlarımızı ve hatta ruh halimizi bile etkiliyor.

İyi beslenme yalnızca kilo vermek için değil; hücreleri onarmak, bağışıklığı güçlendirmek, hastalıkları önlemek ve ruhsal dengeyi sağlamak için de bir zorunluluktur.

Kısacası:

İyi yemezsen, iyi hissedemezsin.

MODERN ÇAĞIN SESSİZ SALGINI

Geçmişin korkulu rüyası olan bulaşıcı hastalıklar, bugün yerini farklı bir sessiz salgına bıraktı:

Kronik hastalıklar.

Obezite, diyabet, insülin direnci, hipertansiyon, bağırsak hastalıkları, depresyon ve anksiyete…

Artık neredeyse her evin bir köşesinde, sessizce yaşamı zorlaştırıyor.

Peki neden?

Yanıt basit: Yanlış beslenme, hareketsizlik ve kronik stres.

Hızlı tükettiğimiz hayatlarımızda, sağlığımızın da hızla tükendiğini çoğu zaman fark etmiyoruz.

Ancak hastalandığımızda hatırlıyoruz:

Oysa önlem, tedaviden her zaman daha değerlidir.

SAĞLIK SADECE BİREYSEL DEĞİLDİR

Sağlık sadece kişisel bir mesele değil;
toplumsal bir sorumluluktur.

Çocuğunuzun okul kantininden, yaşlınızın eczane erişimine kadar herkesin sağlığı, bir zincirin halkasıdır.

Sağlıklı bireyler, güçlü toplumları oluşturur.

Ve bu zincirin ilk halkası, evdeki tabakta başlar.

Sağlık, yalnızca bir başlangıç değil; yaşamın kendisidir.

Ve iyi bir yaşam; bilgiyle, bilinçle, sağlıklı bir tabakta başlar.

Bugün değilse ne zaman?

Hadi, kendimiz ve gelecek nesiller için adım atalım.

Çünkü her kadın, her bebek, her hayat değerlidir