TARİHİ ARKA PLAN

Stockholm Sendromu, ilk kez 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de meydana gelen bir banka soygunu sırasında tanımlanmıştır. Soyguncular, bir grup kişiyi rehin alarak bankada tutmuş ve bu süreçte rehinelerle soyguncular arasında ilginç bir ilişki gelişmiştir. Rehineler, soyguncularına karşı sempatik bir bağ hissetmeye başlamış ve hatta onları savunma noktasına gelmişlerdir. Psikiyatrist Nils Bejerot, bu durumu gözlemleyerek “Stockholm Sendromu” olarak adlandırmıştır.

SES KISIKLIĞI 3 HAFTADAN UZUN SÜRERSE DOKTORA BAŞVURUN! SES KISIKLIĞI 3 HAFTADAN UZUN SÜRERSE DOKTORA BAŞVURUN!

STOCKHOLM SENDROMUNUN GELİŞİMİ

Stockholm Sendromu, genellikle rehine ile soyguncu arasındaki duygusal bir bağın ortaya çıkmasıyla gelişir. İlk başta korku ve tehdit duygularıyla başlayan bu süreç, zamanla birbirini anlamaya ve güven oluşturmaya dönüşür. Rehine, soyguncusuyla iletişim kurarak ona güvenmeye başlar ve onu anlama eğiliminde olur. Bu, bir tür empati ve sempati bağının gelişmesiyle sonuçlanır.

Doç. Dr. Cemil Çelik, "Stockholm Sendromu, yalnızca soyguncu ve rehine ilişkisiyle sınırlı değildir. Her türlü insan ilişkisi, bu tür bir psikolojik bağın oluşmasına zemin hazırlayabilir" dedi. Bu durum, kişilerin karşılarındaki insanla özdeşleşmesi, onu anlama çabası ve korkunun yerini güvenin alması ile şekillenir.

EMPATİ VE SEMPATİ ÖN PLANDA

Stockholm Sendromu’nun temelinde, empati ve sempati duygularının çok önemli bir yeri vardır. Soyguncu ve rehine arasındaki ilişki başlangıçta korku ve tehdit ile başlasa da, zamanla güven ve anlayış gelişir. Rehine, soyguncusuna karşı hissettiği güven sayesinde korkudan uzaklaşır ve ona zarar vermektense, onunla empati kurma yoluna gider.

Bu durum, yalnızca soygunlar ile sınırlı değildir. Çelik, "Stockholm Sendromu, bireyler arasında duygusal bağların gelişebileceği her durumda ortaya çıkabilir. Örneğin, iki arkadaş arasındaki ilişki de bu sendromun bir parçası olabilir" dedi.

STOCKHOLM SENDROMUNUN KAPSAMI

Stockholm Sendromu, yalnızca banka soygunları ya da rehine durumları ile sınırlı kalmaz. Çelik, "Bu sendromun etkileri, günümüzde farklı ilişkilerde de gözlemlenebiliyor. İki kişi arasındaki empati, hatta birbirini anlama çabası, bu sendromun belirgin işaretleridir" diyerek, sendromun günlük yaşamda da görülebileceğini belirtti.

STOCKHOLM SENDROMUNUN PSİKOLOJİK ETKİLERİ

Stockholm Sendromu, birey üzerinde derin psikolojik etkiler bırakabilir. Uzun süreli bir empati ve sempatinin, kişilerin duygusal ve zihinsel durumları üzerinde değişim yaratması olasılığı vardır. Kişi, bazen kendisini tehdit eden veya zorlu bir durumla karşı karşıya olan kişiyle özdeşleşebilir ve onunla daha yakın bir bağ kurabilir. Bu, bir tür psikolojik savunma mekanizması olarak işlev görebilir.

Kaynak: Haber Merkezi