Razi Safarov'un köşe yazısı

İnsanlık tarihinin en eski tohumlarından biri susamdır. Ancak bu kadim mucize, ne yazık ki hak ettiği ilgiyi bir türlü görememiştir. Türkiye’nin bereketli topraklarında yetişen susam çeşitliliği, sadece mutfaklarımızı değil, aynı zamanda sağlığımızı da kökten etkileyebilecek potansiyele sahiptir. Türkiye’de bilinenin aksine yalnızca tek tip susam yetişmez. Ege’den Güneydoğu’ya, Akdeniz’den İç Anadolu’ya kadar farklı iklimlerde uyum sağlayan en az 7 farklı susam türü, tohum iriliği, yağ oranı ve aromatik yapılarıyla birbirinden ayrılır. Özellikle Manisa, Antalya, Hatay ve Şanlıurfa bölgelerinde yetişen yerli susamlar, ithal edilen türlere göre hem daha besleyici hem de etkin madde açısından zengindir.

Susam tohumunun içindeki etkin bileşenler, onu sadece bir gıda maddesi olmaktan çıkarır; adeta doğanın sunduğu doğal bir ilaç haline getirir. Sesamin, sesamolin ve sesamol isimli üç özel lignan bileşiği, susamı eşi benzeri olmayan bir antioksidan kaynağı yapar. Bu bileşikler karaciğeri toksinlerden arındırır, damar içi yağlanmayı azaltır ve vücudu serbest radikallere karşı zırh gibi korur. Bu maddeler aynı zamanda yaşlanmayı geciktirici etkileriyle de bilim dünyasında ilgiyle incelenmektedir.

Susam yağı, içerdiği yüksek oranda oleik ve linoleik asit sayesinde hücre zarını besler, beyin fonksiyonlarını destekler ve iltihaplanmayı baskılayıcı özellikler taşır. İşte bu yüzden eski tıp kitaplarında susam yağı, hem içten hem dıştan kullanılan bir şifa iksiri olarak anılmıştır. Cilt yaralarından eklem ağrılarına, saç dökülmesinden bağışıklık zayıflığına kadar geniş bir kullanım alanına sahiptir.

Ancak susamın en göz ardı edilen yönlerinden biri de, bağırsak sağlığı üzerindeki doğrudan etkisidir. Lif bakımından zengin olan kabuklu susam, sindirim sistemini düzenler, bağırsak florasını destekler ve toksin birikimini önler. Aynı zamanda fitosteroller sayesinde kötü kolesterolü düşürmede doğal bir yardımcıdır. Susamın içinde bulunan E vitamini ve B grubu vitaminler, sinir sisteminin güçlenmesine katkı sunar ve kronik yorgunlukla mücadelede önemli bir rol oynar.

Bugün ithal susamın hakim olduğu bir pazarda, yerli susamın geleceği tehdit altındadır. Oysa bizim susamımız, güneşi daha çok sever, toprağı daha derin hisseder. Kokusu daha keskin, lezzeti daha yoğundur. Atalarımızın sabırla ektiği, taş dibeklerde dövdüğü bu kutsal tohum, bir milletin hafızasında saklı kalmış sağlık mirasıdır.

Susam, bir tohumdan fazlasıdır. O, Anadolu’nun güneşle pişmiş, rüzgârla yoğrulmuş şifa tanesidir. Ne zaman bir çörek yeseniz, ne zaman bir tahin kavanozunun kapağını açsanız, bilin ki binlerce yıllık bir gelenek sizinle buluşmaktadır. Ve bu gelenek, yaşatılmayı beklemektedir.