Züleyha Abdülbakioğlu köşe yazısı
Google’a “organ bağışı” yazmaya kalkarsanız arama tahminlerinde “Organ bağışı caiz mi?” gibi sorularla karşılaşırsınız çünkü vatandaş böyle aratıyor… Diğer yandan “Organ bağışlayanlara yoğun bakımlarda iyi bakılmıyor!” gibi şehir efsaneleri… 3-9 Kasım Organ Bağışı Haftası nedeniyle üzerinde söylemlerin çoğaldığı şu günlerde organ bağışı nedir ne değildir toparlayalım.
Kişinin rızasıyla organlarının tamamını ya da bir kısmını ihtiyaç duyan başka birine bağışlaması, tamamen gönüllülük esasına dayalı bir uygulamadır. Hukuken reşit ve akli dengesi yerinde olan herkes organ bağışlayabilir. Türkiye Organ ve Doku Bağış Bilgi Sistemi (TODBS) üzerinden kayıt altına alınan bağışlar, E-Devlet entegrasyonu sayesinde vatandaşlar tarafından kolaylıkla görüntülenebilir.
Organ nakli 2 yolla yapılır: Canlıdan canlıya ya da beyin ölümü gerçekleşmiş insanlardan organ bekleyen hastalara yapılan nakiller… Örneğin uygun şartlar varsa, böbreğinizin tekini diyaliz hastası yakınınıza bağışlayabilir, onun iyileşmesine vesile olabilirsiniz. Hem verici hem alıcı hayatlarına devam eder. Bu canlıdan canlıya organ nakline bir örnek. Diğeri ise beyin ölümü gerçekleşmiş kişiden alınan organın hasta kişinin hastalıklı organı ile değiştirilmesi. Örneğin yoğun bakımda solunum cihazına bağlı ve beyin ölümü gerçekleşmiş kişinin yakınları, sevdiklerinin öldükten sonra birilerine şifa olması adına organlarını bağışlayabilir ve organ bekleyen uygun bir hastaya bu organlar nakledilebilir.
Ne yazık ki ülkemizde organ bekleyen hasta sayısı çok ama organ bağışı az olduğu için beyin ölümü gerçekleşen kişilerden değil canlıdan canlıya nakiller söz konusu. Türkiye’de 2021 yılında 1600 civarında karaciğer ve 3600 civarında böbrek nakli yapılmış. Bu nakillerin yaklaşık %10’u beyin ölümü gerçekleşen kişilerden alınan organlardan, %90’ı ise canlı vericili nakillerden… Çünkü bağış yok!
Peki Neden?
Konuyla ilgili farkındalığımız / bilgimiz yok ya da daha kötüsü yalan yanlış şeyler biliyoruz… 5 maddede sıralayalım:
1- Organ bağışı dinen uygun değildir: “Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” (El-Mâide, 5/32) ayetiyle İslam dini kan, doku ve organ naklini uygun görmüş, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu da caiz kılınan organ nakli için açık ve resmi beyanda bulunmuştur.
https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/993/organ-nakli-ve-bagisi-caiz-midir
Diğer bütün büyük dinler de organ bağış ve naklini uygun görmektedir. Transplantasyonun başladığı ilk yıllarda Katolik kiliseler bu konuda olumsuzdu ancak zaman içerisinde bilimin aydınlığıyla fikirleri yeniden şekillenerek olumlu hale geldi. Nitekim Katolik kiliselerin oldukça etkili olduğu ülkelerden İspanya bugün organ bağış ve naklinde Avrupa’da 1. sıradadır.
2- Organ bağışladığımın bilinmesi riskli: “Organ bağış kartım birinin eline geçerse organ mafyası peşime düşer, hayattayken organlarımdan / canımdan olurum!” gibi düşünceler yaygın. Oysaki organ mafyası diye tabir edilen insanların organlarınızı bağışladığınızla ilgili ne bir karta ne bir bilgiye ihtiyaçları var… Eğer insanlar organ ticareti denen şeyden mütevellit bir risk altındaysa bile bu, organlarımızı bağışlayıp bağışlamadığımızla ilgili değil. Kaldı ki bir organın işe yarayabilmesi / nakledilebilmesi için gerekli koşullar iyi bilinirse bu şehir efsanelerine olan inanç da azalacaktır. Öyle kolay değil bir organın nakledilebilmesi… “Geldim, çaldım, kullandım.” gibi basit bir konu değil.
3- Organ bağışlayanlara yoğun bakımda iyi bakmıyorlar: “Eğer organ bağışlamışsam, hastaneye / yoğun bakıma düştüğümde beni yaşatmak için yeterince uğraşmazlar, hemen ölümün gerçekleşmesi ve organların alınmasına odaklanırlar.” Bir diğer şehir efsanesi…
Öncelikle, organ nakli yalnızca ve yalnızca beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden yapılır. Yani kişi bir hastanenin yoğun bakımında solunum cihazına bağlı olarak yaşamını yitirmiştir. Beyin fonksiyonları tamamen durmuş ama organları henüz zarar görmemiştir. Ve beyin ölümünün gerçekleşmiş olması demek, kesin bir şekilde kişinin hayatının sona ermesi demektir, geri dönüş mümkün değildir. Zaman zaman “yeniden hayata döndü” diye izlediğimiz haberlerde olan şey, beyin ölümü gerçekleşen değil “bitkisel hayattaki” kişinin dönüşüdür. Yaşama dönme şansı olan bir hastanın “fişinin erken çekilmesi” ne tıbben ne hukuken mümkün değil.
4- Organ nakli acı verir: Başka bir yanlış bilgi de organların alımı sırasında kişinin acı çekeceği yönündedir. Fakat elbette bu mümkün değil. Zira beyin ölümü gerçekleşen bir kişi –ki bu kararın verilmiş olması sıkı ve bilimsel kurallara bağlı- tıbben ölmüş biridir. Herhangi bir beyinsel fonksiyonu kalmamış bireylerin acı çekmesi olası değil. Çünkü acı hissedebilmemiz için canlı beyin hücrelerine ihtiyacımız var.
Ve organ nakillerinde alıcıya verilen azami önem verici için de geçerlidir…
5- Konuyla ilgili fikrim yok: Organ bağışının önemine dair herhangi bir fikri olmayanların, daha önce bu konuda hiç düşünmedim diyenlerin sayısı da az değil. Ki bu, yanlış bilgi ve inanışlardan daha kolay bir engel… Eğer organ bağışlamak gibi iyi bir niyetimiz varsa, tüm dini, geleneksel, toplumsal inançlarımızla birlikte bilimin insan hayatına katkısı karşısında hassassak, biz öldükten sonra birilerine hayat olabilecek organlarımız neden çürüyüp gitsin ki diye düşünmeye başlamışsak, bir gün kendim ya da sevdiklerim için de böyle bir ihtiyaç hâsıl olabilir ve biz de bağışlanmış bir organ bekleyenler listesinde sıraya girmiş bulunabiliriz diyorsak… İnsani dayanışma adına en azından nesnel bir araştırıp öğrenme sürecine girer, gereği için aksiyon alabiliriz demektir.
Çünkü organ bağışı, yaşama duyulan saygı, insanlığa olan inanç demektir; hiç bitmesin…