Kübra Nur Kaya'nın köşe yazısı
Teknolojinin hızla geliştiği bu çağda, el yazısı giderek unutulan bir sanat haline geliyor. Artık çoğumuz klavyelerin tuşlarına basarak yazıyoruz. Ancak el yazısı, sadece kelimeleri bir araya getirmekten çok daha fazlasıdır; adeta ruhumuzun dışa vurumudur.
Her insanın el yazısı kendine özgüdür. Kimi ince uzun harer yazar, kimi daha büyük ve yayvan. Harerin eğimi, satırların akışı, hatta bazen kağıdın üzerinde bıraktığımız küçük lekeler bile bir şeyler anlatır. Bazen dağınık bir el yazısı, zihnimizin o an ne kadar karışık olduğunu gösterir. Bazen de özenle yazılmış, düzgün satırlar, içimizdeki sakinliği ve dinginliği yansıtır.
El yazısı, kişiliğimizi yansıtan bir ayna gibidir. Aynı kelimeleri yazsak bile, hiç kimsenin yazısı bir başkasına benzemez. Bu, bizi benzersiz kılan ve kendimizi ifade etme şeklimizdir. Bir mektubu el yazısıyla yazmak, sadece cümleleri sıralamaktan ibaret değildir. Kalemle kağıda dökülen her harf, yüreğimizin derinliklerinden gelen bir parça taşır.
Ne yazık ki, bugünlerde el yazısı yazmaya daha az vakit ayırıyoruz. Oysa ki, sadece birkaç satır bile olsa, el yazısı yazmak, bizi yavaşlatır, anın farkına varmamızı sağlar. Kağıda döktüğümüz kelimeler, zihnimizi dinginleştirir ve düşüncelerimizi daha net görmemize yardımcı olur. Üstelik birine el yazısıyla bir not ya da mektup yazmak, dijital dünyada kaybolan o samimiyeti geri getirir.
Unutmayalım, el yazımız bir parmak izi gibi benzersizdir. Onu koruyalım, yaşatalım ve zaman zaman kağıda ruhumuzun imzasını atmayı ihmal etmeyelim.