Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) İzmit İlçe İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu, sürekli bir halde artış gösteren kadın cinayetleri, kayıp ve katledilen çocuklar ile ilgili Sabri Yalım Parkı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına CHP İzmit İlçe Başkanı Gökhan Ercan, İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet, CHP İzmit İlçe Yöneticileri İlkgül Baykal, İlyas Ataç, Emre Yılmazoktay, Caner Mandacı, Selman Kurcan, Bengisu Şentürk, Fadimenur Karaçoban, İzmit Belediyesi Meclis Üyeleri Mehmet Ümit Küçükkaya, İlker Ulusoy, Serdar Atasever, CHP İzmit İlçe Kadın Kolu Başkanı Mediha Satıcı, CHP İl Gençlik Kolları Başkanı Hayri Zorer, CHP İzmit İlçe Gençlik Kolu Başkanı Oğuzhan Baştürk, CHP İzmit İlçe Kadın Kolu ve Gençlik Kolu üyeleri ve partililer katılım sağladı. Basın açıklamasında konuşan CHP İzmit İlçe Yöneticisi Fadimenur Karaçoban, “Bugün burada bir kez daha Türkiye'nin dört bir yanında kadınların, kız çocuklarının ve bebeklerin hayatlarını kaybettiği acımasız kadın cinayetleri karşısında sesimizi yükseltmek için bir araya geldik. Geçtiğimiz hafta sonu canice bir şekilde öldürülen Ayşenur Halil, İkbal Uzuner ve henüz hayatının başında katledilen Sıla bebek, bu ülkede her geçen gün artan kadın cinayetlerinin kurbanları oldular. Bugün bu konuşmayı sizlere yaparken dahi bir hafta içerisinde 3 kadınımızın daha katledildiğini kaydetmiş bulunmaktayız. Yaşanan bu vahşetler, artık bireysel olaylar olmaktan çıkmış, sosyal bir felaket haline gelmiştir. Kayıtlara göre, 2024 yılının ilk 9 ayında, Türkiye'de 300'den fazla kadın ve çocuk erkekler tarafından katledildi. Bu dehşet verici rakam, her geçen gün kadınların daha da güvensiz bir ortamda yaşam mücadelesi verdiğini gözler önüne sermektedir” ifadelerini kullandı.
ŞİDDETİN ÖNLENMESİ İÇİN KAPSAMLI VE ETKİN POLİTİKALAR GELİŞTİRİN
Sözlerini sürdüren Karaçoban, “Her bir cinayet, yalnızca bir bireyin değil, tüm toplumun vicdanını derinden sarsan bir yara açmaktadır. Ancak kadın cinayetleri rastlantısal olarak artış göstermemiştir. Kadın cinayetlerinin bu denli yaygınlaşmasının temel nedenlerinden biri, devletin kadınları koruyacak etkin politikalar üretmemesi, var olan politikaları da hayata geçirememesidir. Türkiye’de her yeni günde yeni bir kadın cinayeti haberi alıyoruz ve bu cinayetlerin büyük bir kısmı, gerekli koruma önlemleri alınmış olsaydı, meydana gelmeyecekti. Yeterince uygulanmayan koruma kararları, etkin takip mekanizmalarının olmaması ve şiddet uygulayan faillerin cezasız kalması, bu şiddetin sürmesine neden olmaktadır. Nitekim bu kadar göz göre göre alınmayan önlemlerin ardından ayrıca İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması da, kadınların korunmasız bırakılmasına, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesinin zayıflatılmasına sebep olmuştur. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemeye yönelik uluslararası sözleşmedir. Ancak Türkiye, 2021 yılında bu hayati sözleşmeden çekilerek kadınları korumasız bırakmıştır. İstanbul Sözleşmesi, şiddet mağdurlarına korunma sağlarken, faillerin etkin bir şekilde cezalandırılmasını öngören düzenlemeler içermektedir. Kadınların korunması için önemli bir yasal dayanak olan bu sözleşmenin feshinin ardından, kadınlar kendilerini daha da güvensiz hissetmektedirler. Kadınların hayatlarını korumak için bu sözleşmeye yeniden dahil olunması gerekmektedir. Buradan yetkililere bir kez daha, daha yüksek sesle sesleniyoruz: Kadınları koruyun, İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönün. Şiddetin önlenmesi için kapsamlı ve etkin politikalar geliştirin” dedi.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN VAZGEÇEN KADINDAN VAZGEÇER
Karaçoban sözlerinin sonunda şunları söyledi: “Toplumsal çöküş hız kesmeden devam ederken bir de özellikle sosyal medyada gençler arasında hızla yayılan ve tehlikeli bir boyuta ulaşan Incel (Involuntary Celibate) hareketi gün yüzüne çıkmıştır. Bu hareket zamanla kadın düşmanlığı ve cinsiyetçi nefret söylemlerini yaygınlaştıran bir oluşuma dönüşmüştür. İncel topluluğu, kadın düşmanlığı ve cinsiyetçi nefret söylemlerini yaymakta, erkeklerin yaşamlarındaki başarısızlıkların temel sorumlusu olarak kadınları hedef göstermekte hatta erkek şiddetini meşrulaştırmaktadır. Bu hareket toplumda tehlikeli bir zihniyetin kökleşmesine neden olan bir tehdit haline gelmiştir. Sizlere soruyoruz, Kadın düşmanlığına karşı durmanın, bu hareketin üzerine gidilmesinin tam zamanı şimdi değil de ne zamandır? Bugün burada Ayşenur Halil, İkbal Uzuner, Sıla bebek ve isimsiz binlerce kadının hayatı, şiddet döngüsüne ve kadın düşmanlığına kurban edilmemesi için sesimizi daha gür bir şekilde duyurmak için toplandık. Her bir cinayetin ardından sadece yas tutmak değil, adalet aramak, mücadele etmek ve değişim istemek zorundayız. Kadın ya da erkek fark etmeksizin, kadın cinayetlerine dur demek için hep birlikte harekete geçmeliyiz. Bağırarak söylüyoruz ki kadınlar güvende değilse, hiçbirimiz güvende değiliz. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçen kadından vazgeçer. Bu sebeple en son ana kadar İstanbul sözleşmesi yaşatır demeye devam edeceğiz. Hepinizi şiddete ve ayrımcılığa karşı birlikte mücadele etmeye davet ediyoruz.”
KADINLAR SİSTEMATİK BİR ŞİDDET VE CİNAYETLER SERİSİYLE KARŞI KARŞIYA
Ardından konuşan CHP İzmit İlçe Yöneticisi ve İnsan Hakları ve Eşitlik Komisyonu Başkanı Bengisu Şentürk, “Kadın cinayetleri için toplanışımızın üzerinden yaklaşık bir ay geçti maalesef ki aynı konu için yine buradayız. Bu geçtiğimiz bir ayda çok daha vahşi şeyler gördük hep birlikte. O gün 266 kadın öldürülmüştü, bugün anıt sayaca bakanlar görecektir sayı 299’a yükselmiştir. Kadınlar sistematik bir şiddet ve cinayetler serisiyle karşı karşıyadır. Söylemekten bıktık ancak Türkiye, 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılarak kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir koruma mekanizmasından çekilmiş oldu. Esasen yürürlükte olduğu tarihlerde tam bir şekilde uygulandığını söylemek ne yazık ki mümkün değil. Ancak en verimli uygulandığı 2011 yılında bile aradaki farkın ne boyutta olduğunu görüyorsunuz. Kadınların büyük bir kısmı kendi evlerinde, yani en güvende olmaları gereken yerlerde hayatlarını kaybetmiştir. Kadınların öldürülme gerekçeleri arasında ise boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi ya da ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatlarına dair kararlar alma isteği ön plandadır” sözlerini kullandı.
BU KAZANIMLARIN BİRÇOĞU ELİMİZDEN GİTMİŞTİR
Şentürk sözlerini, “Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet, kadınların toplumsal hayata katılımını sağlamak ve cinsiyet eşitliğini tesis etmek amacıyla önemli adımlar atmış; geçtiğimiz yıllarda da gerek iş gücü gerek toplumsal alanda meyvelerini vermeye başlamıştı. Ancak ne yazık ki geçtiğimiz 23 yılda bu kazanımların birçoğu elimizden gitmiştir. Özellikle de pandemi sonrası yaşanan derin enflasyon kadını yoksullaştırmış, tek başına bir hayat kurmasını engellemiş, artan okul fiyatları ve yetersiz kreş sayıları sebebiyle kadını yaşadığı çaresizliğe mahkum etmiştir. Son olarak Konca Kuriş’i katleden zihniyeti siyasi emelleri uğruna meclise taşımaktan çekinmeyenlerin kadın haklarını bu ülkeye getirdikleri iddiasının boş, yaşattıkları 22 yılın da sorumlusu olduklarını söylemek isterim. Eşitlik için sokaktayız, kadın cinayetlerini durdurun” ifadeleriyle sonlandırdı.
BİRİLERİNE GÖRE CİNAYETİN FAİLLERİ DEĞİL, ÖLDÜRÜLEN KADINLAR SUÇLU
Son olarak konuşan CHP İzmit İlçe Gençlik Kolu Yöneticisi Eylül Sıla Can şunları söyledi: “Dün, 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nü buruk bir şekilde kutladık. Bu burukluğun nedeni, geçtiğimiz günlerde yaşanan acı olaylar. Küçüğümüz Narin Güran, canice katledildi. Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Meclis’e sunulan Narin Güran önerileri, AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Ne acı ki adalet sistemimiz, bu vahşiliğin faillerini hala bulamadı. Maalesef, bu önemli günde, onu hayattan koparanların yargılanmasını sağlayamadık. Bir başka acı örnek, Ayşenur Halil ve İkbal Uzuner'in, cani Semih Çelik tarafından vahşice katledilmesidir. Birilerine göre cinayetin failleri değil, öldürülen kadınlar suçlu. Adalet sistemimize göre kadınlar suçlu; zira şiddet failleri, hangi suçun “ne kadar yatarı” olduğunu bilerek, cesaretle kadınlara yönelik her türlü tacizi ve şiddeti gerçekleştiriyor. Bir ifade veriyor, sonra iyi hal indirimiyle yoluna devam ediyor. Adalet sistemi, açıkça “Şiddet faili değil, kadınlar suçludur” mesajını veriyor. Bu olaylar, gündemde yeterince yer bulmuyor.
ŞİDDET VE TACİZDEN KURTULMAK İÇİN SOSYAL MEDYADA GÖRÜNÜR HALE Mİ GELMEK GEREKİYOR?
Bir diğer içler acısı haberler, KYK yurtlarımızdan geliyor, Ailelerinden uzakta, devletin güvencesine emanet edilen bu kız kardeşlerimizin can güvenliği neden sağlanmıyor? Birilerinin şiddet ve tacizden kurtulması için illaki sosyal medyada görünür hale gelmesi mi gerekiyor, yoksa Adalet Bakanlığı ve ona bağlı tüm kurumlar hiçbir şey mi yapmıyor mu? Sosyal medya mecralarında türlü hakaret, taciz ve şantaj olayları her gün yaşanıyor. Bunun failleri, herkese gözdağı verircesine, "Bana kimse dokunamaz" diyor. Bizler her şeyi yaşıyoruz, Adalet Bakanlığı ne yapıyor? Uyuyor. Uyuşturucu ticareti almış başını gidiyor; İçişleri Bakanlığı ne yapıyor? Uyuyor. Ev içi şiddetin sonuçlarını her gün televizyonlarda izliyoruz; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ne yapıyor? Uyuyor. Evet, üzgünüz; evet, korkuyoruz ama bu çöküşü durdurmalıyız, bununla mücadele etmeliyiz. Çünkü Biz, "Ey kahraman Türk kadını, sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın" diyen Mustafa Kemal’in evlatlarıyız. Sözlerimi bitirirken şunları ifade etmek isterim: Biz Cumhuriyet Halk Partisi’nin üyesi olan gençler, bu kentte tüm kız kardeşlerimizin yanındayız; maddi, manevi ve hukuki açıdan her konuda yanlarında olacağız. Çünkü görünen o ki, biz birbirimize sahip çıkmazsak, kimse bize sahip çıkmayacak.”