TAİF BİZE NE ANLATIR? Sabır Okyanusuna Yelken Açalım Mı Kardeşim?

Fatma Hale Yıldırım'ın köşe yazısı

Abone Ol

“Allah'ım! Gücümün zayıflığını, insanlara karşı takatimin ve gücümün azlığını sana arz ediyorum. Ey merhametlilerin merhametlisi! Sen zayıfların Rabbisin. Sen benim Rabbimsin. Sen beni kimin eline bırakıyorsun? Bana kötü muamele yapan yabancıya mı? Yoksa beni eline bıraktığın düşmana mı? Bu, senin bana karşı bir öfkenden ileri gelmiyorsa ben buna aldırış etmem. Fakat senden gelecek bir himaye ve koruyuş her zaman çok daha hoştur. Senin öfkene uğramaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahiret işlerini ıslah eden yüzünün nuruna sığınıyorum. Her şey senin hoşnutluğun içindir. Güç ve kuvvet ancak sendendir.”

Kutlu ve bir o kadar da hüzünlü bir yolculuğun adını yazıyorum size. Sabır okyanusuna yelken açmış, gülden çehresiyle hakikate davetini yaparken uğradığı haksızlıklar karşısında yılmadan, gevşekliğe asla kapılmadan davasına sahip çıkan Peygamberin Taif yolculuğunu. (Ben de bu şehrin sokaklarında dolaşırken hissettim o zorluğu.)

Hz. Peygamber 620 yılında (peygamberliğinin onuncu yılında) Mekke’nin dışındaki insanları İslam’a davet etmek için Zeyd b. Harise ile Taif’e doğru yola çıkmıştı. Fakat Allah’ın elçisininin ilim bilgisi ile Taif’e hareket etmesinin yanında bu yolculuktaki ilahi hikmet neydi? Orada bir İslam devleti kurmak istemesi miydi? Taif halkının pagan çoktanrıcılık doktrinine bağlı olmaları mıydı? Allah Resulü’nün bu şehre yolculuğu doğaçlama, kendiliğinden ve sanki sonuçları dikkate alınmadan yapılan bir hareket de değildi. Davetçi olarak gittiği her yerde davetin ihtiyaçları karşılanmadığında şirk ve zulmün direklerine karşı “cihatçı tutumunu evrensel hale getirmekle” ilgiliydi.

Peygamber Taif’e ayak bastığında şehrin ileri gelenlerinden Abdiyaleyl, Mesud ve Habib es Sakafî kardeşleri İslam’a davet etti. Ancak davetine icabet eden olmadı. Tam 10 gün kaldığı bu şehirde iman eden kimse çıkmadığı gibi Allah Resulü’ne şiddet ve hakaretler edildi. Çocuklar tarafından taşlandı. Onun için bu yolculuk Uhud Gazve ’sinden bile daha ağırdı. Hüznünü elbette saklayamadı. Eğer isteseydi o gün şehir ve halkı helak olacaktı ama O istemedi ve nurla sırlanmış güzel dilinden şu sözler döküldü.

“Onlar bilmiyorlar bilselerdi yapmazlardı…”

Peki Taif bize ne anlatır?

Birincisi, bu yolculuk sabrın tanımı, tüm eziyetlere rağmen sükûtun en güzel halidir. Bir davetin en büyük ikramı şüphesiz ki imtihanlardır. Davasına sahip çıkan insanların sınavları da çok olur. O vakit sabır gönlümüzün anahtarıdır.

İkincisi, istikrarın adıdır. Sebat ile direniştir. Allah bu yol ile elçisine kararlılık bilinci kazandırmış onun yola çıkma konusunda büyük bir tecrübeye ve kuvvete sahip olmasını istemiştir. “Bu eylemden çıkarılan mesaj ise tüm inananlar içindir.”

Üçüncü olarak ise Taif umudun tarlasıdır. Allah Resulü yaşadığı olumsuzluklara rağmen dönüş yolunda dinlenmek üzere girdiği bir üzüm bahçesinde Addas adlı kölenin Müslüman olmasıyla sevinmiş, çaba ve emekleri neticesinde Allah tarafından O’na bir tasdik ve hürmet olarak İsra ve Miraç yolculuğu gelmiştir.