RAMAZAN’I NOEL VE HANUKA’NIN TİCARİ TUZAKLARINA ESİR ETMEYELİM

Fatma Hale Yıldırım'ın köşe yazısı

Abone Ol

İbadetlere derinlikle bakıldığında insan, menfaat ve hayırdan başka bir şey görmediği ince noktalarla karşılaşır. " Oruç tutmak" hem dini, hem kişisel, hem de sosyal yönü olan eylemlerden biridir. Bu boyutlar insanı, yeme içmeyle geçirilen saatlerin nasıl bu kadar değerli eserler bıraktığını düşünmeye sevk eder. Bu birkaç saatlik zaman dilimi nefsi disipline eder ve ruhun haklarını bilmelerini sağlar. Öte yandan oruç, kulun samimiyet düzeyini de sınamalı ki kul yıl içinde kendisini Yüce Allah'ın huzuruna çıkaracak ve yeterli mutluluğu elde edecek bir yakınlık merdiveni inşa edebilsin.

Oruç, dua ve tefekkür zamanı olan Ramazan ayı biz Müslümanların dünyasında dini bir aydan kültürel ve ticari bir bayrama dönüştüğüne dair ne yazık ki çok sayıda işaret var. Kapitalizmin ruhu, logolarla süslenmiş ürünlerin (örneğin oruç takvimleri, fenerler) pazarlanmasından, restoranlar tarafından tanıtılan Ramazan ziyafetlerine, Ramazan çekilişlerine ve Ramazan temalı alışveriş merkezleri ve süpermarketlere kadar uzanan uygulamalarda hissediliyor.

Ramazan'ın Noel ve Hanuka'nın ticari tuzaklarını üstlendiği ve dini bir ibadetten bir ritüele ve tüketimle işaretlenen bir bayrama dönüşmesine izin vermeyelim!

Bu tuzaklar İslami inançlarımız ve davranışlarla etkileşime girdiğinde modern tüketim odaklı yaşam tarzına dönüşerek Müslüman’ın sade ve mübâh dünyasını yıkıma uğratıyor. Ülkemize odaklandığımızda Ramazan ayının adeta yeniden yorumlandığını ve yeniden icat edildiğini tartışmak gerekir. Lüks mekânlarda israfa dayalı cepleri yakan iftar sofraları, televizyonda sahura kadar açık kalan sözde Ramazan programları, sofralarda yerini alan boykot ürünler… Her biri doğrudan bu kıymetli ayın ehemmiyetini gölgede bırakıyor, kapital güçlerin eliyle ramazan sofraları üzerinden Müslümanın yaşam pratiğine müşahhas bir darbe vuruluyor.