Biz Türklerin icat piyasasına en büyük katkısı yeni vergi kalemleri icat etme hususunda olmuştur. Konu vergi olduğunda “gece gece icat çıkartırız.” Tarihte vergiyi ilk hangi medeniyet icat etmiştir bilmiyoruz ama “verginin vergisini” ilk Türkler icat etmiştir. Aldığımız üründe hem KDV hem de ÖTV varsa ürünün KDV’si ÖTV eklenmiş toplam üzerinden hesaplanır. Vergi alınacak kalemleri belirlemede de üzerimize yoktur. Market poşetine 25 kuruş vergi icadı, dünya finans tarihinin en zeki buluşlarından biridir mesela. Bulana binler maşallah sübhanallah!!
Türk maliye bürokratları bir zamandır yeni vergi icat etme konusunda başlarını iki ellerinin arasına alıp “ne yapalım da yeni bir vergi icat edelim” diye kara kara düşünürken içlerinden en parlak olanının aklına harika bir fikir geldi. Savunma sanayisini güçlendirmek için diyerek vatandaşa bir dizi yeni vergi yüklenmesine karar verildi. Bu fikri ortaya koyan parlak dimağ sayesinde bugünlerde herkes kredi kartı limitlerinden alınacak olan vergiyi konuşuyor. Buna göre eğer yasalaşırsa kredi kartı limiti 100 bin TL’nin üzerinde olan herkesten yılda bir defa 750 TL vergi alınacak. Hezar aferin!
Ancak, kredi kartı limitinden vergi alınmasıyla alakalı olarak küçük ve teknik bir problem var. Vergi dediğimiz şeyi tahakkuk ettirebilmek için yani başka bir ifadeyle vatandaşı vergi borcu altına sokabilmek için şu kriterlerden birinin varlığı gerekiyor. Vatandaş ya gelir elde edecek (yani yeni para kazanacak), ya birikmiş malvarlığı olacak ya da harcama yapacak ki vatandaştan vergi alınabilsin.
Oysa ki kredi kartı limiti, vatandaşın elde etiği bir gelir kalemi değildir, malvarlığı da değildir ve hatta harcama da değildir. Kredi kartı limiti dediğimiz şey sadece ve sadece kredi kartı sahibinin borçlanabilme kapasitesidir. Veya başka bir deyişle kredi kartı sahibinin banka nezdinde sahip olduğu itibarın sayısal karşılığıdır, ki kredi kelimesi kökeni itibariyle itibar anlamına gelir.
Devletin her şeyden vergi alması iyi bir şey midir? Dilerseniz bu sorunun cevabını sosyal bilimlerin babası İbn-i Haldun versin. İbn-i Haldun, meşhur Mukaddime adlı eserinde vergiyle alakalı olarak düşüncelerini şöyle ifade eder; “Bil ki, devletin başlangıcında halka yüklenen vergiler az, ancak toplanan vergiden elde edilen yekûn çoktur. Bunun sebebi şudur: Eğer başlangıçta devlet dinin emirlerine göre hareket ediyorsa, halka sadece zekât, haraç ve cizye gibi şer’i vergiler yükler. Ki bunlar da hafif vergilerdir. Çünkü bilindiği gibi maldan alınan zekâtın miktarı çok azdır. Aynı şekilde tarım ürünlerinden, hayvanlardan alınan zekâtın, haracın, cizyenin ve diğer bütün şer’i vergilerin miktarı da azdır. Bunlardan her birinin aşılamayacak sınırları vardır.
Sonra devleti idare edenlerin lükslerinin ve ihtiyaçlarının artışına bağlı olarak, vergiler de sürekli olarak kademe kademe artar. Ancak halk üzerindeki vergiler o kadar ağır olmasına rağmen, bu vergilere katlanırlar ve sanki alışılmış bir yükümlülük haline gelir. Çünkü artışlar çok az miktarlarda kademe kademe yapıldığı için, halk bu artışların kim tarafından yapıldığının veya bu vergilerin kim tarafından konulduğunun farkına bile varmaz. Sadece, bütün vergilerin, halkın alışılagelen bir yükümlülüğü olduğu bilinir.
Ancak, sürekli olarak artan vergiler, zamanla itidal ve kabul edilebilirlik sınırlarını aşar. Sonuçta halkın çalışma ve üretim şevki kaybolur. Çünkü ödedikleri vergiler ile kendi ellerinde kalan gelirleri karşılaştırdıklarında, (çalışmalarının karşılığı olarak) çok az bir menfaat elde ettikleri görülür. Bu durum onların kazanç elde etme emellerini yok eder ve böylece çok sayıda kişi çalışmaktan ve üretimden tamamen el çeker. Sonuçta tek tek fertlerden toplanan vergilerin azalmasıyla toplam vergi gelirleri de azalır. Ancak idareciler vergi miktarını daha da artırırlar ve bununla azalan vergi gelirlerinin düzeleceğini sanırlar. Ve nihayet vergi miktarları
ulaşabileceği en üst sınıra dayanır. Çünkü artık üretim masrafları ve vergilerin her şeyi alıp götürdüğü ve geriye hiçbir menfaatin kalmadığı bir aşamaya gelinir.”
Özetle İbn-i Haldun der ki vergi kalemi sayısı ve vergi oranı ne kadar azsa toplanan vergi o kadar çok olur, ancak vergi oranı arttıkça toplanan vergi azalır.
Bu teoriyi Amerikalı ekonomist Arthur Laffer, 1974 yılında “Laffer Eğrisi” denen grafiği çizerek şöyle açıklar; “Vergi oranı % 0 olduğunda hazinenin vergi geliri de doğal olarak 0 olacaktır. Tam tersine vergi oranı % 100 olduğunda ise üreticinin net kazancı 0 a düştüğü için üretici üretim yapmaktan vazgeçecek ve hazine vergi geliri yine 0 olacaktır.”
Özetle hem İbn-i Haldun hem de O’ndan esinlenen Laffer diyor ki; vergi ne kadar azsa devletin vergi geliri o kadar çoktur.
Zat-ı cenab-ı devletlûlerine duyurulur.