Av. Gürkan Uysal köşe yazısı

Başlığı okur okumaz “devlet bilmiyor da sen mi biliyorsun? Ukala!” gibilerinden tepkiler
göstermeyin. Aşağıdaki satırları okuduğunuzda kast ettiğim şeyin ne olduğunu
anlayacaksınız.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM
Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini
haykırsın. Umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan
yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Herkes ittifak halindeyse değil elimizi, gövdemizi
taşın altına koymaya hazırız. Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır
ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Milletimizin ayak bağların kalıcı
olarak çözmenin kim bilir belki de ilk adımını atmış olacağım.” sözleri gündeme bomba gibi
düştü. Bütün ülke, geçtiğimiz Salı gününden bu yana “Öcalan serbest mi kalacak?” sorusunu
soruyor. Ülkenin önemli bir kısmı bu sözlere tepkili, Diğer bir kısımda “hem Devlet’in
(Bahçeli) hem de devletin bir bildiği vardır” yorumu yapıyor.

Bizim yazımız, tam da bu tür durumlarda sık sık ifade edilen ve esasında koşulsuz bir
teslimiyet içeren “devletin bir bildiği vardır” bakış açısına bir eleştiri getirmeyi amaçlıyor.
Gerçekten devlet kurumu her icraatını beli bir hikmete binaen mi gerçekleştirir? Devlet her
türlü kusurdan noksan münezzeh midir? Devlet hiç mi hata yapmaz?

Öncelikle devlet dediğimiz canlı bir varlık değildir, ilahi ve/veya kutsi bir tarafı yoktur, gaipten
haberler almaz, doğrudan arş-ı ala ile irtibat kurmaz. Devlet dediğimiz şey, bir grup insanın
toplam güç ve menfaatinden oluşan bir kurumdur. Devleti diğer kurumlardan mesela
şirketlerden, devasa holdinglerden, derneklerden, partilerden, örgütlerden farklı kılan şey
devletin tüm bu sayılan kurumsal yapılar içerisinde en güçlü ve en zengin kurum olmasıdır.
Kural koyup kuralları kaldırabilmesidir. Kurumları insan topluluğu olarak ele alabilirsek
devleti özetle “ülkedeki diğer bütün insan topluluklarına gücü yeten insan topluluğu” olarak
adlandırabiliriz. Nasıl ki bir şirket o şirketin bütün çalışanlarına değil, şirkete sermaye koyup
ortak olan üç-beş veya bir grup insana aittir; devlet de aynı şekilde ülkede yaşayan bütün
vatandaşlara değil bir grup insana aittir. Bir devletin büyüklüğü ne kadar çok insanı, vatandaşı
kendisine ortak ettiğiyle doğru orantılıdır.

Bir şirke herhangi bir konuda karar alırken sadece ve sadece ortaklarının yani sahiplerinin
menfaatini düşünerek karar alır. Aynı nedenlerden dolayı, Türkiye Cumhuriyeti devleti de
dahil olmak üzere yeryüzündeki devletlerin tamamı bir konuda karar alırken vatandaşlarının
toplam faydasını değil, kendisini yönetenlerin menfaatlerini esas alarak karar alır. Bu
iddiamın doğruluğunu dünyadaki yoksulluk, yolsuzluk ile fikir ve düşünce hürriyeti
konularındaki baskıcılık ispatlamaktadır.

O nedenle, devletlerin aldığı ve/veya almayı tasarladığı kararlar üzerinde kafa yorarken
devletlerin vatandaşlarının kümülatif menfaatini umursamadığı ve yalnızca kendilerini
yönetenlerin menfaatlerini esas aldığı gerçeğini göz önüne almakta fayda vardır.

Burada kast ettiğimiz menfaatleri yalnızca para ve mal-mülk olarak değerlendirmeyin. Siyasi
menfaatler, iktidar olma menfaati, iktidarda kalma menfaati, söz sahibi olma menfaati gibi
menfaatleri de buna dahil etmek lazım.

O nedenle değerli dostlarım. Devletin aldığı ve/veya almayı tasarladığı her kararı “devletin bir
bildiği vardır” şeklinde teslimiyetçi bir anlayışla değerlendirmeyin. Devletin bildiği tek şey
kendi karar vericilerinin menfaatleridir. Ve o karar vericiler kendi menfaatleriyle vatandaş
olarak sizin menfaatlerinizin ters düştüğü her durumda sadece ve sadece kendi menfaatlerini
tercih ederler.

Bahçeli’nin Öcalan çıkışı ile bir gün sonra TUSAŞ’a yapılan terör saldırısını bu zaviyeden
değerlendirmenizde fayda var.

Vesselam…