1888 Yılında ABD’de kurulan bir şirket yaklaşık yüz yıl sektörünün liderliğini elinde tuttu. Dünyada alanında sarsılmaz bir krallık kurdu. O kadar yükselmişti ki kendi geliştirdiği teknolojinin altında kalacağını kimse tahmin edemezdi. Sadece geleceği görememek bir imparatorluğu zihinlerden sildi attı.
1826 yılında Fransız mucit Joseph Nicéphore Niépce’in gümüşle deney yaparken tesadüfen ilk fotoğrafı çekti. Onun bu tesadüfü daha sonra bizim adına film diyeceğimiz ışığın bir yüzeyde iz bırakmasını sağlayan bir teknolojik gelişmeyi sağladı. Anın dondurulması ile fotoğraf pek çok notada işlevsel bir araç oldu. Fakat o dönem bu teknoloji sıradan insanlardan çok uzaktı. Fotoğraf çekebilmek hem belirli bir kimya ve ışık bilgisi gerektiriyordu hem de uzun ve zahmetli birçok aşamadan geçiyordu. Hali ile de çok pahalı idi.
“Siz de deklanşöre basın, gerisini bize bırakın” sloganı ile yola çıkan bir firma bir anda her şeyi değiştirdi. Bu değişim onları “GÖRÜNTÜLEME ALANININ” zirvesine taşıdı. Film üretiminden baskı teknolojilerine kadar uzanan ürün yelpazesiyle fotoğrafçılığı kolay ve erişilebilir hale getirdi.
Fotoğrafı bir hobi olarak geniş kitlelere sunarken hem film üretiminde hem de baskı makinelerinde üstün teknoloji ve kullanıcı dostu bir anlayış geliştirdi. Özellikle 1900’lü yılların başında sunduğu “Brownie” fotoğraf makineleri ile fotoğrafçılığı profesyonellerin tekelinden çıkararak sıradan insanlar için ulaşılabilir hale getirdi. 20. yüzyıl boyunca fotoğraf filmi ve ekipmanlarında tartışmasız lideriydiler. Hatta Hollywood filmlerinden aile fotoğraf albümlerine kadar her alanda insanların hayatına dokundu.
Hatta günlük dilde markanın bir yeri vardı: “KODAK ANI”. Kodak’ın piyasadaki hâkimiyeti o kadar güçlüydü ki, “Kodak Moment” (Kodak Anı) ifadesi, özel bir anı yakalamak anlamında günlük dile yerleşmişti.
İlk Yanlış
1975 yılında Kodak mühendisi Steven Sasson, dünyadaki ilk dijital kamerayı geliştirdi. Sasson’ın icadı fotoğrafçılık dünyasında yeni bir çağın başlangıcıydı. Fakat Kodak yönetimi, bu dijital kameranın potansiyelini görmezden gelmeyi tercih etti. Şirket, dijital teknolojinin film pazarını baltalayacağı düşüncesiyle, yenilikçi bir ürünü piyasaya sunmaktan çekindi. Film satışlarına olan güveni ve bu alandaki hâkimiyeti, Kodak’ın geleceği öngörmesine engel oldu. Bu büyük bir stratejik hata idi. Değişimin kaçınılmaz olduğunu öngörememek, şirketin köklü başarısına adım adım gölge düşürdü.
2000’li yılların başında dijital fotoğrafçılık hızla yayılmaya başladı. Rakip markalar, dijital kameralar geliştirmekte ve bu yeni teknolojiye hızlıca uyum sağlamaktaydı. Sony, Canon, Nikon gibi firmalar, kullanıcıların film yerine dijital ortamda çekim yapmasına olanak tanıyan dijital kameraları piyasaya sürerken, Kodak bu gelişmeleri görmezden gelerek hala film satışlarından elde ettiği gelire güveniyordu.
Çağ çoktan değişmişti artık kullanıcılar, fotoğrafları anında görebiliyor, düzenleyebiliyor ve dijital ortamda saklayabiliyordu.
Son Çırpınışlar ve İflas
Kodak, dijital fotoğrafçılık alanında geri kalmış olmasına rağmen 2000’li yıllarda dijital baskı hizmetleri, anlık fotoğraf makineleri ve yazıcılar gibi yeni alanlara yönelmeye çalıştı. Ancak, yıllar süren değişime direnç rekabet etmesini zorlaştırmıştı. Rakipler pazardaki paylarını sabitlemişlerdi. Doğal olarak Kodak’ın geç kalmışlığı büyük bir mali çöküş getirdi.
2012 yılında Kodak, iflas koruma başvurusunda bulunarak dijital dünyadaki yerini kaybettiğini resmi olarak kabul etti ve dijitalleşmenin en büyük mağdurlarından biri oldu.
Şirket hala ölmedi. Ticari baskı sistemleri ve anlık fotoğrafçılık gibi alanlara yöneldiği birtakım gayretler içinde ama eski ihtişamına erişmesi imkânsız görünüyor.
Mehmet Emin YURDAKUL Diyor ki;
***
Ey vatanın bağrı yanık bucağı. Hani senin bereketli hasadın, Yeşil yurdun, mesut çatın, şen çiftin? Hani senin medeniyyet hayatın, Yolun, köprün, kazman, iğnen, çekicin? Ey Türklüğün otağı! Ne vakte dek bu acıklı sefalet, Bu viranlık, bu inilti, bu kaygu? Ne vakte dek bu uğursuz cehalet. Bu taassup, bu görenek, bu uyku? ........................ Yazık, sana ağlamıyan şiire; Yazık, sana titremiyen vicdana, Yazık, sana uzanmayan ellere; Yazık, seni kurtarmıyan insana! ..